Bir gün, birisi, karşılaştığı zor bir konunun çözümü için Hazreti Ali’ye müracaat etti.
Şehirler fetheden, düşmanlar bağlayan, onları mağlup eden o Emir de bu husustaki bilgi ve düşüncesini söyledi ve kanaatini belirtti.
O mecliste bulunanlardan biri:
Ya Eb’el Hasan! Bence bu müşkülün cevabı, buyurduğunuz gibi değildir, dedi.
Emir’ül Mü’minin bu şahsın itirazına hiç içerlemedi. İlmi, kemâl ve fazileti herkesce mâlum olan Haydar (*) hazretleri:
Pekâlâ! Daha iyi bir hâl şekli biliyorsan söyle, diye buyurdu.
O şahıs, bildiğini söyledi ve konuya daha iyi bir çözüm getirdi.
Hakkı teslim etmek büyüklüktür. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Ali ibn Ebi Tâlib, o cevabı pek beğendi ve orada bulunan cemaate hitap ile:
Ben yanılmışım. Hata etmemek yalnız ve ancak Zât-ı Bâri’ye mahsustur. Bu zât benden iyi söyledi, buyurdu.
Böyle bir itirazın bugün öyle birine yapıldığını düşün… Gururdan yalnız onun yüzüne bakmamakla kalmaz; büyüklerin huzurunda konuşmak ne haddine diyerek onu kovar, adamlarına emir vererek dışarı attırır ve belki de dövdürürdü.
Arkadaş! Kimin başında büyüklük, benlik yeli esiyorsa, onun hakkı ve hakikati dinleyeceğini sanma.
Bu gibiler ilimden usanır, öğütten arlanırlar. Ne kadar yağmur yağsa taşın üzerinde şakayık çiçeği bitmez.
Sende fazilet denizinin incileri varsa, kibirsiz ve benlik iddiaları olmayan kimselerin ayaklarına dök. Baksana! Güller, laleler hep o mütevazi kara toprakta biter.
Kendi gözünden düşmeyen başkasının gözüne giremez.
Ey hikmet sahibi! Etek dolusu incilerini benlikle dolmuş kimselerin üzerine saçma.
Sen kendini övme! Bırak seni başkaları övsünler. Sen kendini medhedersen başkalarından senâ bekleme.
Husûf ve küsûftan [Güneş ve Ay tutulmasından, yâni müneccimlerin böyle semavi olaylardan mânâlar çıkarmasından] sakın ve (*), feylesofların [Tabiatçıların] sözlerini dinleme. Onlar bu husustaki ahmaklıklarını anlıyamıyorlar. Haddi tecavüz ettiklerini ve çok derinlere daldıklarını bilemiyorlar. Onların şöhretleri, yalan yanlış sözlerine dayanır. O yalan yanlış sözleri, her zaman yalan yanlış fikir beyan etmelerine sebep olur. Onlar, çeşitli fal, talih ve yıldız oyunlarıyla hüküm verirler. Bu mesnedsiz [dayanağı olmayan] bilgileri ile ulu orta ilm-i nücûmdan [yıldızlar ilmi] dem vururlar. Aslında tamamen yalancı olan bu falcı kimseler, kendilerini çok değerli âlim olarak kabul ettirmeye çalışırlar. Halbuki müneccimler [yıldızların durum ve devinimlerinden anlam çıkaran kimse] hakiki ilim erbabı içerisinde yalancıdan başka bir şey değillerdir. Öyleleri Allah’ın azabına lâyıktır.
Tabiatçı, müneccim feylosoflar kendilerini en akıllı kimse zannederler. Halbuki keçiler bile onlardan daha akıllıdır.
Lâdini felsefeyle meşgul, tabiata tapan bir insandan, uydurma ve saçma-sapan şeylerden başka ne beklersin. Böyle insanların fikirlerine ve sözlerine nasıl güvenirsin? Onlar tabiatı, Allah kabul edecek kadar sapıtanlardandır. Küfür, öylelerini:
– «Merhaba ey küfürde yeni yeşeren filiz!» diye istikbal eder.
Şeytan da onları:
«Ey sevgili evlatcağızım! Saâdeti şimdi buldun. Artık benim sevgili dostum oldun» diye bağrına basar.
(*) Peygamber Efendimiz, «Güneş ve Ay Cenâb-ı Hakk’ın ayetindendir. Hiç kimsenin hayatı veya vefatı için tutulmazlar.» buyurmuştur. Bir diğer hadis-i şerifte de, «Bütün müneccimler yalancıdır» buyrulmuştur.
Zimmetinde olan borçlarını öde ve bütün hasımlarını senden razı et. Allah’a ne zaman kavuşacağım deme ki, pek kısa zamanda ona kavuşacak ve yaptıklarının hesabını vereceksin. Yemin ederim ki Allahü Zülcelâl’e elinden yakanı aslâ kurtaramayacağın hasmındır. Kuvvet ve kudretin kemâli ona mahsustur.
Unutma ki: Kötülüklerin dolayısıyla hasım olarak Allah kâfidir. Daha başka hasımlar kazanarak düşmanını çoğaltma. O’na olan isyanın senin için yeter bir ayıptır, o ayıbın üzerine bir takım ayıplar daha ilâve etme…
Farzedelim ki:
– Benim Rabbimin rahmeti sonsuz ve keremi hudutsuzdur, diyeceksin. Peki o hakkını yediğin insanların hasis nefisleri için ne diyeceksin?! [Senden dâvacı olmayacaklarından emin misin?..]
Bebek diş çıkarınca, babasını bir düşüncedir aldı. Karısına dedi ki:
Ben buna ekmeği, katığı nereden bulacağım? Aldırmayıp boşver desem bu da insafsızlık olur, insanlığa sığmaz…
Bak, karısı ona nasıl erkekçe bir cevap verdi:
«Böyle kuruntu etme de, şeytan kahrından çatlasın! Dişi veren Allah aşı da verir…»
Ne tasa ediyorsun?! Geceyi, gündüzü yaratan Allah Kadirdir. Âlemlere rızık veren O’dur. Ana rahminde bir insan şekillendiren elbette onun ömrünü de, rızkını da takdir eder.
Köle satın alan bir zengin kölesinin geçimini, hayatını düşünür de Allah, yarattığı kulunu yaşatmayı düşünmez mi hiç? Kölenin efendisine olan itimadı kadar senin Hakk’a itimadın yok mudur?
Üstü başı çamur çirkef içinde biri câmiye girmeye yeltendi. Fakat biri engel oldu ve dedi ki:
«Ellerin kurusun. Öyle temiz bir yere böyle berbat bir hâlde girilir mi?»
Bu durumu görünce gönlüme bir rikkat geldi. Cenneti düşündüm ve kendi kendime dedim ki:
«Cennet de temizdir ve temizlerin yeridir. Oraya girmeyi temizler ümit edebilirler. Günah çamuruna batanların orada ne işleri var?»
Cenneti, ibâdet götürenler alır. Nitekim kime para lâzım ise pazara mal götürür.
Eteğin zillet çamuru ile kirlenmiş ise ırmak yukarıdan kesilmeden çabuk git, yıka ve temizle.
Devlet kuşu ipini alıp uçtu, deme. Henüz ipin ucu elindedir.
Geç kaldım, diyorsan biraz çabuk ol. Doğru yolu tutturan geç kalmayı dert etmez.
Ecel henüz dilek elini bağlamamışken, vakit kaybetmeden elini Allah’ın dergâhına kaldır.
Ey günah işleyip de uykuya dalan gafil kalk! Günahların için özür dileyerek gözyaşı dök. Çünkü dünyada gözyaşı dökmezsen yarın ukbâda yüz suyu dökeceksin.
Kimse sana arkandan şefaatçı olmaz. Sen şefaatçını burada bul. Hem de öylesini bul ki yüzünün suyu seninkinden fazla olsun.
Cenâb-ı Hakk kahr ile beni kapısından kovarsa büyüklerin rûhlarını şefaatçı olarak getiririm.
Bizi nihayetsiz nimetlerine nâil kılıp, her türlü kötülüklerden koruyan Allah’ım! Sonsuz şükürler olsun Sana. Eğer fazl-ü kerem’in gazabından çok fazla olmasaydı, ben rahmetine değil, gazabına lâyıktım. Hiçbir kulun hamd-ü senâsı Senin nimetinin karşılığı olamaz. Kim ne kadar çok hamd-ü sena ederse etsin, ne kadar buna gayret gösterirse göstersin, ayağı köstekli at gibi nimetlerine şükürle ulaşmada noksan kalır. Senin keremin öylesine yüce bir meyve ağacına benzer ki, ancak şükür kanadı ile uçanlar onun dallarının altından geçebilirler. Sanki o kerem ağacının göğe doğru uzanan uçlarının altında uçanların kanatları yerlere yapışıktır. (*)
Allah’ım, Sana tekrar tekrar hamd-ü senâ eder, kullarını başkasına muhtaç bırakmayan tevfikini kendime dost ve yardımcı kabul eder, hiçbir nefsin hatır ve hayâlinden geçmeyen, bir gün bile zan ve tahminime uğramayan İlahi takdirin ve tasavvufun ile eski hâlimden alıp, lûtfun ve kereminle kolumdan tutup, sonsuz kuvvet ve kudretinle cebren davet ederek ve bu uğurda ayan beyan olan her türlü sıkıntıları ve takat getirilmez güçlükleri rahmet ve şefkat nazarınla hafifleterek, Sana dönüşümü kolaylaştırıp, nefse bağlılık ve esirlikten kurtulup, boynumu onun esaret zincirinden koruyup, derecelerin en yücesi olan kanaat mertebesine yüceltip, dünya ve onun ziynetine meylimi giderip, nefsimi dünyanın sütsüz memesinden alıp, birçok devlet ve servetten sonra zühd ve takva sermayesi ile zengin kıldın.
Allah’ım, bir vakitler günahımın kazancı olarak memleketimden uzak kalışımın sebeplerini, bir nevi sitemle ve düşüncesizce yalvarıp, öğrenmek diledim. Sen ise beni âdeta okşayarak, sonsuzluğa kadar varan bir lûtuf ve keremle taltif edip, en mübarek memleket olan ve en mübarek insanın doğum yeri bulunan Mekke-i Mükerreme’ye kabul buyurmakla, orada Beyt-i Muazzama’yı tavaf ve haccı edâya muvaffak kılmakla ve öyle bir yerde misafir kalmayı nasip etmek şerefi ile şereflendirip şereflerin en yücesine erdirdin.
Allah’ım, Senden nebilerin sonuncusu, bilumum sevdiklerinin efendisi olan Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e ve O’nun her biri birer hidayet yıldızı, takva ve birr sahibi sahabelerine ve kendinden olan yakınlarına rahmet ve selâmetle muamele etmeni niyaz eyler, imanımı ve hareketlerimi, bilerek ve görerek yaptığım bilumum hizmetlerimi, kalemimin yazdığı ve yazacağı ve kalbime doğacak hususları ve şu anda meydana gelen makaleleri, Kerim olan sıfatın hürmetine okuyacakların feyzine vesile olmasını dilerim. Bu yazdıklarıma doğuda, batıda ve her tarafta faydalanılan ve aranan yazılar olma bereketini ikram eyle.
Bu makaleler, Senin çevresi ile beraber mübarek ve tertemiz kıldığın Harem-i Kâbe’de bir araya geldiğinden ve Hıcri Kâbe’de hıfz-u emânında kalmasını, te’lif edeninin, yazanının, öğreteninin ve öğreneninin faydalanmalarını halisâne temenni ve niyaz eylerim.
Allah’ım, Sen her hayrın sahibi ve ikram edeni, koruyanı ve yüceltenisin.
Senin alçaltacağını yükseltecek bulunmadığı gibi, gazabına uğrayanı affedecek bir merci de yoktur.
(*) Müellif, (yazar) gerçek şükür ehlinin tevazuunu zarif bir edebi üslup içerisinde anlatmaktadır.
InnoDB ve MyISAM MySQL veritabanı depolama motorlarıdır. Veri yazma, okuma ve saklama işlemini yaparlar. MySQL varsayılan depolama motoru olarak MyISAM kullanır. (MySQL 3.23’den beri)
İkisininde avantaj ve dezavantajları vardır. Yapılan işlemlere göre kullanılması gerekir. Eğer bir veri yazılırken hata oluşması durumunda (rollback) işlemi geri almak istiyorsak InnoDB motorunu kullanmamız gerekir. Transaction özelliği mevcuttur. MyISAM motorunda ise bu özellik yoktur. Daha çok tek tip select (ilişkisel olmayan tablolar) kullanılacaksa ve aynı anda INSERT, UPDATE, DELETE işlemi kullanılmayacaksa MyISAM motorunu kullanmak daha avantajlıdır.
[table]
MyISAM
InnoDB
İlişkisel değildir. Foreign Key desteği yoktur. Veri bütünlüğü sağlanmaz.
İlişkiseldir. Foreign Key desteği vardır. Veri bütünlüğü sağlanır.
Transaction özelliği yoktur.
Transaction özelliği vardır.
Insert ve Update işleminde tablo kilitlenip işlem yapılır. Aynı anda tabloda başka SQL işlemi yapılamaz.
Insert ve Update işleminde ilgili satır veya satırlar kilitlenip işlem yapılır. Aynı anda tabloda başka SQL işlemi yapılabilir.
Full Text Arama destekler.
Full Text Arama desteklemez.
Büyük boyutlu veritabanlarının performansı için dizayn edilmemiştir. 1-2 GB veriden sonra performans düşüşü yaşanır.
Büyük boyutlu veritabanlarının performansı için dizayn edilmiştir.
Basiret sahibi ve ihtiyatlı diye o kimseye derim ki, daima ciddiyet üzere olur ve kimseyle alay etmeye, şakalaşmaya meyl etmez.
Mizahı ve şaklabanlığı kendisine huy edinen kimsede vakar kalır mı? Ve hiç vakur insanla şaklaban bir olabilir mi?
Alay edip, şaka söylerken ağzından öyle kelimeler çıkar ki, seni günaha sokar; karşındaki dostunsa kalbine kin tohumu eker; yok eğer emrin altındakilerden biriyse onun nazarında kadr-ü kıymetin ve mehâbetin azalır. Bütün bunlara rağmen hala lâtife diyorsan, eyvahlar olsun sana!
A zevzek! Eğer şakada olan mahzurları bilseydin, bütün bütün terkederek seni bundan men etmek isteyenlere itaat eder ve bir daha mizah yollu sözleri ağzına almazdın.
Şakalaşıp, lâtife ederken karşındaki herifin gülmesi hoşuna mı gidiyor? Bilmiyor musun ki, o bu gülmesiyle seni rüsvay ediyor. Ne kadar gülünç olduğunu elaleme ilan ediyor. Bu hal ise ancak aklı kıt ahlaksızlara yaraşır.