Gülistan’dan Bir Hikaye…

HİKAYE

Duyduğuma göre bir şehzâde kısa boylu ve yakışıksızmış. Öteki kardeşleri ise uzun boylu, güzel yüzlü ve yakışıklı imişler. Bir gün babası ona, hoşlanmaz, iğrenir ve hakir gören bir gözle bakmış. Zeki çocuk işin farkına varmış ve demiş ki:
“Babacığım! Akıllı boysuz, akılsız ve cahil boylu bosludan daha iyidir ve makbuldür. Her uzun boylu bir kıymet ve mânâ ifade etmez. Bir insanın uzun boylu olması, onun değerce de iyi olmasına bir delil teşkil etmez. Koyun temizdir ama fil murdardır. [Şer’an fil eti yenmez.]”

ŞİİR
Dünyadaki dağlar içinde en küçüğü [Cenab-ı Hakk’ın Hz. Mûsa’ya tecelli ettiği – (Bakınız: Nisâ Sûresi âyet 164)] Tûr dağıdır. Fakat Hak Teâlâ’nın yanında onun kadir ve kıymeti vardır. Öteki dağlar bu mertebeye erişememişlerdir.

KIT’A
Hiç işitmedin mi ki bir gün zayıf bir bilgin şişman bir budalaya şöyle demiş: “Arap atı da zayıf amma ahırdaki besili merkepten daha iyidir ve daha çok işe yarar.”
Babası padişah, oğlunun bu haklı sözlerine güldü, devlet erkânı pek beğendiler ve kardeşleri yürekten incindiler…

NAZIM
Bir insan ağzını açıp konuşmaya başlamadıkça ve söz söylemedikçe kusuru da, mârifeti de gizli kalır, belli olmaz. Kısa boylu ağaçların bulunduğu her ormanı boş sanma. Belki de orada bir kaplan gizlenmiş, uyumaktadır.

NESİR
İşittiğime göre o sıralarda kuvvetli bir düşman o padişaha savaş açmış ve memleketine saldırmış. İki ordu karşılaşınca, ilk önce ortaya çıkıp ileri atılarak atını meydana süren, padişahın o hakir gördüğü kısa boylu oğlu olmuş ve şöyle söylemiş:

KIT’A
Savaş gününde arkası görünen, yâni meydandan kaçan ben değilim. Benim arkamı göremezsin; çünkü ben meydandan kaçan bir kimse değilim. Toprak üzerinde kanlı bir baş görürsen, işte o benim [yâni, başımı veririm, ama kaçmam]. Savaşa giren kendi kanıyla oynar. Kaçan ise ordusunun kanıyla oynuyor demektir.

NESİR
Şehzâde bu sözleri söyledikten sonra, düşman askerlerine hücum ederek düşmanın işe yarayan adamlarından birkaçını öldürmüş. Sonra babasının huzuruna gelerek yer öpmüş ve demiş ki:

KIT’A
Babacığım, benim şahsım sana hakir görünmüştü. Sakın şişmanlığı, iriliği bir hüner sayma. Muharebe meydanında zayıf at iş görür, besili öküz işe yaramaz.

NESİR
Derler ki, düşman askeri sayıca çokmuş. Bunlar ise az. Hattâ askerin bir kısmı kaçmayı tasarlamışlar. Şehzâde şöyle haykırmış: “Yiğitler! Çalışın, savaşın da kadın elbisesi giymeyin.” Onun bu sözleri süvarileri coşturmuş. Birdenbire düşmana saldırmışlar. Duyduğuma göre hemen o gün düşmana galebe çalmışlar. Hasım tarafın mağlûbiyeti ve bu tarafın zaferi üzerine, şehzâde babasının yanına gelir gelmez padişah, oğlunun başını gözünü öperek kucaklamış, yanına almış ve her geçen gün ona daha iyi bir gözle bakmış ve sonunda onu kendisine veliahd yapmış. Kardeşleri kıskanarak yemeğine zehir katmışlar. Kız kardeşi bunu balkondan görmüş ve balkonun penceresini tıklatmış. Şehzâde işin farkına vararak yemekten vazgeçmiş ve şöyle söylemiş:
Hüner ve mârifet sahibi insanların ölmesi ve mârifetsiz, hünersiz kimselerin onların yerini alması muhaldir, olacak iş değildir.

BEYİT
Dünyada Hümâ kuşunun nesli tükense bile, yine de kimse baykuşun gölgesi altına girmez.

NESİR
Babasına bu suikast keyfiyetini haber vermişler. Padişah öteki çocuklarını çağırmış, onları gerektiği gibi cezalandırmış. Sonra onların her birine memleket dahilinde memnun olacakları kadar bir yer vermiş. Bu suretle fitne fesat yatışmış ve kavga, geçimsizlik, dargınlık ortadan kalkmış. İşte bu bakımdan demişler ki, on derviş bir kilim üstünde uyuyabilir, ama bir ülkeye iki padişah sığamaz.

KIT’A
Allah adamı bir ekmeğin yarısını yer, yarısını da fakirlere verir. Bir padişah, bir ülkeyi fethetse, başka bir yeri daha zapt etmek ister.

 

Gülistan – Sadi Şirazi